SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Ş-ŞEHADAT

<< 1155 >>

EK SAYFA – 1155-4

باب: القرعة في المشكلات.

30. ANLAŞMAZLIK DURUMUNDA KUR'A

 

وقوله: {إذ يلقون أقلامهم أيهم يكفل مريم} /آل عمران: 44/. وقال ابن عباس: اقترعوا فجرت الأقلام مع الجرية، وعال قلم زكرياء الجرية، فكفلها زكرياء.وقوله: {فساهم} أقرع {فكان من المدحضين} /الصافات: 141/: من المسهومين.وقال أبو هريرة: عرض النبي صلى الله عليه وسلم على قوم فأسرعوا، فأمر أن يسهم بينهم: أيهم يحلف.

 

Allah Teala "İçlerinden hangisi Meryem'in himayesini alacak diye aralarında kalemle kur'a çekerlerken sen yanlarında değildin" [AI-i İmran, 44] buyurmuştur.  İbn Abbas şöyle demiştir: "Kur'a çektiler ve kalemlerini akan suya bıraktılar. Zekeriya'nın kalemi suyu yenerek kıyıya vurdu. Bunun üzerine Meryem'in himayesini Zekeriya üstlendi.   Yine Allah Teala "Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekti de kaybedenlerden oldu" [Saffat 144] buyurmuştur.   Ebu Hureyre şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir topluluğa yemin teklif etmiş ve onlar bir ağızdan yemin etmişlerdi. Bunun üzerine Nebi s.a.v. hangi sıraya göre yemin edeceklerini belirlemek için kur'a çekmelerini emretti.

 

حدثنا عمر بن حفص بن غياث: حدثنا أبي: حدثنا الأعمش قال: حدثني الشعبي: أنه سمع النعمان بن بشير رضي الله عنهما يقول: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (مثل المدهن في حدود الله والواقع فيها، مثل قوم استهموا سفينة، فصار بعضهم في أسفلها وصار بعضهم في أعلاها، فكان الذي في أسفلها يمرون بالماء على الذين في أعلاها، فتأذوا به، فأخذ فأسا، فجعل ينقر أسفل السفينة، فأتوه فقالوا: ما لك، قال: تأذيتم بي ولا بد لي من الماء، فإن أخذوا على يديه أنجوه ونجوا أنفسهم، وإن تركوه أهلكوه وأهلكوا أنفسهم).

 

[-2686-] Nu'man b. Beşir r.a.'den rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah’ın koyduğu sınırlarını gözetmeyenlerle, sınırlar içinde kalanlar şuna benzerler: Bir topluluk düşünün ki gemiyi aralarında paylaşmışlar. Bir kısmı yukarı katta, bir kısmı aşağı katta oturuyor. Aşağıdakiler yukarıya çıkıp kendileri için su alıyorlar ve yukarıdakiler bundan rahatsız oluyorlar. Bunun üzerine aşağıdakiler ellerine baltayı alıp geminin dibini delmeye kalkışıyor. Yukarıdakiler onların yanına gelerek "Niye böyle yapıyorsunuz?" diyorlar. Onlar da "Siz bizden rahatsız oldunuz, ama bize de su lazım" diyorlar. Şimdi diğerleri onların elini tutar yaptıklarına engel olurlarsa hem onları, hem de kendilerini kurtarırlar. Onları kendi hallerine bırakırlarsa hem onların, hem de kendilerinin ölümüne sebep olurlar."

 

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: حدثني خارجة بن زيد الأنصاري: أن أم العلاء، امرأة من نسائهم قد بايعت النبي صلى الله عليه وسلم، أخبرته: أن عثمان بن مظعون طار سهمه في السكنى، حين أقرعت الأنصار سكنى المهاجرين، قالت أم العلاء: فسكن عندنا عثمان بن مظعون، فاشتكى فمرضناه، حتى إذا توفي وجعلناه في ثيابه، دخل علينا رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقلت: رحمة الله عليك أبا السائب، فشهادتي عليك لقد أكرمك الله، فقال لي النبي صلى الله عليه وسلم: (وما يدريك أن الله أكرمه). فقلت: لا أدري، بأبي أنت وأمي يا رسول الله، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أما عثمان فقد جاءه والله اليقين، وإني لأرجو له الخير، والله ما أدري وأنا رسول الله ما يفعل به). قالت: فوالله لا أزكي أحدا بعده أبدا. وأحزنني ذلك، قالت: فنمت، فأريت لعثمان عينا تجري، فجئت إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فأخبرته، فقال: (ذلك عمله).

 

[-2687-] Harice b. Zeyd el-Ensari r.a.'den rivayet edilmiştir: Ensar kadınlarından Ummü'l-A'la' adında, Nebi s.a.v.'e biat veren bir kadın ona şunu bildirmişti: Ensar, muhacirleri evlerinde barındırmak için kur'a çektiklerinde Osman b. Maz'un da bizim payımıza çıkmıştı. -Ümmü'l-Ala şöyle devam ediyor-: Osman b. Maz'un bizim evimizde oturdu. Hastalandı ve hastabakıcılığını yaptık. Sonra vefat edip de onu kefenine sardığımız zaman Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimize geldi. Ben: "Saib'in babası! Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Şahitlik ederim ki Allah seni yüceltti" dedim. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Kim bilir, belki de onu yüceltmiştir" buyurdu.

 

"Anam babam sana feda olsun, elbette bilemem, Ey Allah'ın Resulü!" dedim. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ''Vallahi! Bu Osman'a ölüm gelip çattı. Ben onun için iyilik umanm. Vallahi! Ben -ki Allah Resulü'yüm- ona ne yapılacağını bilmiyorum" buyurdu.

 

-Ümmü'l-Ala diyor ki "Vallahi! Ben o günden bu yana hiç kimseyi asla tezkiye etmem (temize çıkarmam). Ayrıca bu beni çok üzdü."-

 

Ümmü'l-Ala devamla şöyle diyor: Uyudum ve rüyamda Osman'ın akan bir pınarı olduğunu gördüm. Hemen Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek haber verdim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "O akan pınar Osman'ın dünyada yaptıklarıdır" buyurdu.

 

 

حدثنا محمد بن مقاتل: أخبرنا عبد الله: أخبرنا يونس، عن الزهري قال: أخبرني عروة، عن عائشة رضي الله عنها قالت: كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا أراد سفرا أقرع بين نسائه، فأيتهن خرج سهمها خرج بها معه، وكان يقسم لكل امرأة منهن يومها وليلتها، غير أن سودة بنت زمعة وهبت يومها وليلتها لعائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم، تبتغي بذلك رضا رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-2688-] Aişe r.anha'dan rivayet edilmiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yolculuğa çıkacağı zaman hanımları arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime çıkarsa onu da beraberinde götürürdü. Hanımları arasında bir gün ve geceyi paylaştırmıştı. Ancak Sevde binti Zem'a Hz. Nebi'i memnun etmek ümidiyle, gecesini ve gündüzünü hanımı Aişe'ye bağışlamıştı.

 

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثنا مالك، عن سمي، مولى أبي بكر، عن أبي صالح، عن أبي هريرة رضي الله عنه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لو يعلم الناس ما في النداء والصف الأول، ثم لم يجدوا إلا أن يستهموا عليه لاستهموا، ولو يعلمون ما في التهجير لاستبقوا إليه، ولو يعلمون ما في العتمة والصبح لأتوهما ولو حبوا).

 

[-2689-] Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edilmiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ezan okumanın ve birinci saf ta namaz kılmanın değerini bilseler ve kur'a çekmekten başka yol bulamasalardı aralarında kur'a çekerlerdi. Namaza erken gitmenin değerini bilselerdi birbirleriyle yarışırlardı. Yatsı ve sabah namazının değerini bilselerdi sürünerek de olsa namaza gelirlerdi."

 

 

AÇIKLAMA:     Kur'a konusunun şahitlikler bölümünde zikredilmesinin gerekçesi bunun da hakları sabit kılan delillerden biri olmasıdır. Anlaşmazlık şahitlik yoluyla giderildiği gibi kur'a yoluyla da giderilir. Kur'anın meşru olup olmadığı konusu alimler arasında tartışmalıdır. Alimlerin çoğunluğu kur'ayı genelolarak caiz görmüşler, bazı Hanefi alimleri ise kabul etmemişlerdir. İbnü'l-Münzir, Ebu Hanife'nin kur'ayı caiz gördüğünü nakletmiştir.

 

Buhari kur'a çekilmesini gerektiren ölçüyü anlaşmazlık bulunan herhangi bir konu olarak belirlemiştir. Diğer alimler ise iki ve daha çok kişinin hakkı bulunduğu için anlaşmazlığa düşülen konu olarak belirlemişlerdir. Böyle bir durumda anlaşmazlığı sona erdirmek için kur'a çekilir.

 

Anlaşmazlık ya herkesin sahip olduğu eşit haklarda, ya da mülkiyetin kime ait olduğunu belirlemekte söz konusu olur. Birincisinin örneği, devlet başkanlığı niteliğini birden çok kişi taşıdığı zaman halifenin kim olacağının belirlenmesidir. İmamlık, müezzinlik, ölüyü yıkama ve cenaze namazını kıldırma konusunda ölünün aynı derecede yakınlarının olması, çocuğun bakımını üstlenecek aynı derecede yakınlığına sahip kadınlar olması, evlendirme konusunda velilerin birden çok olması, birinci safta namaz kılmak için yarışmak, ölü araziyi canlandırmak, maden taşımacılığı, pazarda mal satacak yer, mahkemede dava önceliği, kayıp çocuğu alacak birkaç kişinin bulunması, yol üzerindeki bir kervansarayda konaklamak, yola hanımlarından biri ile çıkmak, payların taksimine kimden başlanacağı, yeni evlilik durumunda zifaf, efendileri tarafından azat edilmeleri vasiyet edilen, fakat malının üçte birinin yetmediği köleler vb. de eşit hakkın sabit olduğu ve kur'a çekmeyi caiz kılan sebeplerdendir. Bu sonuncusu ikinci kısım olan mülkiyeti belirleme örneklerine de dahildir. Mülkiyeti belirleme bir diğer örneği de, mal paylaşımında ortakların payları eşit olduğu zaman hangi ortağa neyin düştüğünü belirlemek için kur'a çekmektir.

 

"Gemide bulunanlarla karşılıklı kur'a çekti ve kaybedenlerden oldu" [Saffat 141] ayetinin kur'anın caiz olduğu konusunda delilolarak kullanılabilmesi, bizden öncekilerin din kurallarının bizim de din kurallarımızdan olduğunun kabul edilmesine bağlıdır. Bizim dinimizde aykırı bir hüküm bulunmadığı sürece öncekilerin din kuralları bizim için de delildir. Bu konu da bu türdendir. Çünkü onların dininde (denizde geminin batma tehlikesi olduğunda) gemidekilerin bir bölümünün kurtulabilmesi için bazı kişilerin denize atılmaları caizdi. Bizim dinimizde ise bu caiz değildir. Çünkü insanlar can güvenliği konusunda birbirine eşittir. Bu sebeple ne kur'a yoluyla, ne de başka bir yolla onlardan birkaçını denize atmak caiz olmaz.

 

2686 nolu hadisin şerhi: "Ellerini tutarlar" ve onun gemiyi delmesine engel olurlarsa "kendileri de kurtulurlar, onları da kurtarırlar": Allah'ın sınırlarının (koyduğu kuralların) korunması da böyledir. Koruyanlar kurtulduğu gibi, diğerleri de kurtulur. Aksi halde günah işleyenler günahları sebebiyle; susanlar da günaha ses çıkarmamaları sebebiyle helak olurlar.

 

Mühelleb ve diğer bazı alimler "Bu hadis, birkaç kişinin işlediği suçla toplumu cezalandırmanın caiz olduğunu gösterir" demişlerdir. Ancak bu tartışılır. Çünkü zikredilen azap, dünyada azabı hak etmeyenlerin başına geldiği zaman bu onların günahları için keffaret olur veya derecelerinin yükselmesini sağlar.

 

Bu hadis, iyiliği emri terk etmenin cezayı hak etme sebebi olduğunu; alimin hükmü bir darb-ı meselle (örnek bir olay zikrederek) açıklamasının caiz olduğunu; komşuların daha büyük zarar göreceklerinden korktuklarında birbirlerinin küçük sıkıntılarına sabretmeleri gerektiğini, alt kattaki komşunun üst kattakine zarar verecek bir şey yapmasının caiz olmadığını, alt kat komşusu üst kattakine zarar veren bir şey yaptığında bunu düzeltmesi gerektiğini; üst kattaki komşusunun alt kattakinin zarar vermesine engelolma hakkının bulunduğunu gösterir.

 

 

ŞEHADAT BİTTİ.

SULH BİR SONRAKİ SAYFADA